.............................................................................................................................. ..............................................................................................................
 
ANA SAYFA
ZİYARETÇİ DEFTERİ
TARİH BİLİMİ
TARİH BİLİNCİ
İSLAM TARİHİ
OSMANLI PADİŞAHLARI
PEYGAMBERLER TARİHİ
İSLAM ANSİKLOPEDİSİ
İLK TÜRKÇE EZAN
HAÇLI SEFERLERİ
1.DÜNYA SAVASİ
II.DÜNYA SAVAŞI
COĞRAFİ KEŞİFLER
KAVİMLER GÖÇÜ
RÖNESANS
MAGNA CARTA
ROMA İMPARATORLUĞU
FRANSIZ İHTİLALİ
İTİLAF DEVLETLERİ
İSLAMİYET ÖNCESİ TÜRKLER
REFORM HAREKETLERİ
30 YIL SAVAŞLARI
SANAYİ DEVRİMİ
AVRUPA BİRLİĞİ
İLK ÇAĞ ANADOLU UYGARLIKLARI
ORTAÇAĞ
ASYA HUN DEVLETİ
AVRUPA HUN DEVLETİ
AK HUNLAR
1. VE 2. GÖKTÜRKLER
UYGUR DEVLETİ
DİĞER İLK TÜRK DEVLETLERİ
İLK MÜSLÜMAN TÜRK DEVLETLERİ
BÜYÜK SELÇUKLU DEVLETİ
TİMUR İMPARATORLUĞU
KURTULUŞ SAVAŞI
MEMLUKLAR
KIBRIS VE KORE ŞAVAŞI
KÜRT DEVLETLERİ TARİHİ
AFRİKA TARİHİ
İNKA MEDENİYETİ
MAYA UYGARLIĞI
AZTEK UYGARLIĞI
ÇİN TARİHİ VE HANEDANLAR
İPEK VE BAHARAT YOLU
ÇİN VE TÜRK İLİŞKİLERİ
ABD TARİHİ
MED VE PERS İMPARATORLUKLARI
SASANİ İMPARATORLUĞU
MEZOPOTAMYA MEDENİYETİ
MISIR-EGE-YUNAN FENİKE-İBRANİ MEDENİYETLERİ
HARZEMŞAHLAR
EYYUBİLER
SİYONİZM VE İSRAİL
Yeni sayfanın başlığı
Yeni sayfanın başlığı1
Yeni sayfanın başlığı2
 

Sitenizesayac.com

KIBRIS VE KORE ŞAVAŞI

<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< Kıbrıs barış harekatı <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< Kıbrıs Barış Harekatı 9282 kilometre kare yüz ölçümü ile Akdeniz'in en büyük adası olan Kıbrıs adası Türkiye'ye 65, Yunanistan'a 965 km. uzaklıktadır. Dünya oluşumunun üçüncü zamanında Anadolu ile bitişik olan ada, dördüncü zamanda, İskenderun bölgesinden koparak uzaklaşmıştır. Adanın jeolojik yapısı ile bitki örtüsü İskenderun bölgesi ile benzerlik gösterir. Kıbrıs adasının kuzeyinde doğu-batı istikametinde uzanan Beşparmak Dağları yer alır. Sarp ve yalçın kayalardan oluşan Beşparmak Dağları'nın belli geçiş yerlerinin dışında aşılması zordur. Beşparmak Dağları'nın güneyinde, Magaso'dan Güzelyurt'a kadar Meserya ovası uzanır. Adanın güneyinde Trodos Dağı yeralır. Kıbrıs yer yüzünde bakır madeninin ilk işlendiği yerdir. Bu nedenle Kıbrıs'ın adı bakırla ilgilidir. ( bakır; Latince cuprum, İngilizce copper) Kıbrıs adası, jeopolitik açıdan Akdeniz'de çok öneme haiz bir konumdadır. Türkiye'ye yakınlığı, İskenderun ve Mersin Körfezlerini kontrol etmesi, Akdeniz'in doğusundaki deniz ulaşımı, İsrail ve Suriye'nin liman ve sahillerinin güvenliği, Türk boğazları ve Süveyş Kanalı'nın emniyeti, Ortadoğu petrolleri ile petrol nakliyatı Kıbrıs adasının önemini artırmaktadır. Kıbrıs adası bu konumu ile; Doğu Akdeniz'de bir uçak gemisi, füzeler için bir rampa, Anadolu'yu güneyden istila için bir atlama taşıdır. Yunan adaları ile Ege bölgesi Anadolu'nun güneyinden de kuşatılmasını tamamlayabilecek önemli bir bölgedir. Türkiye'nin güvenliği için Kıbrıs yüksek bir değer ifade eder. Kıbrıs'ın, stratejik önemini sadece geçmişin şartları içinde değil geleceğin hızla değişen şartları içinde gören büyük asker, en büyük komutan ve devlet adamı Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Antalya bölgesinde yapılan bir askeri tatbikatta subaylara; "Türkiye'nin yeniden işgal edildiğini ve Türk kuvvetlerinin sadece bu bölgede mukavemet ettiğini farz edelim. İkmal yollarımız ve imkanlarımız nelerdir?" sorusunu yöneltmiştir. Subayların görüş ve düşüncelerini dinleyen ATATÜRK, haritada Kıbrıs adasını işaret ederek: "Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs'a dikkat ediniz. Bu ada bizim için mühimdir" demek suretiyle Kıbrıs'ın Türkiye için taşıdığı stratejik önemini ortaya koymuştur. Kıbrıs jeopolitik önemi nedeni ile, tarih boyunca çeşitli kavimlerin istilasına uğramıştır. Kıbrıs, M.Ö. 1450 yılından itibaren; Mısırlılar, Hititler, Fenikeliler, Asurlular, Persler, Büyük İskender (Ptoleme Egemenliği), Romalılar, Bizanslılar, Araplar, Haçlılar (Aslan Yürekli Richard), Venedikliler ve Osmanlılar idaresinde kalmıştır. 300 yıl Osmanlı hakimiyetinde kalan Kıbrıs; 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi'nde Osmanlıları destekleme karşılığında 1878'de İngiltere'ye geçici olarak bırakılmıştır. İngiltere, I. Dünya Savaşı'nın başında, Kıbrıs'ı bir oldu-bittiye getirerek ilhak ettiğini açıklamıştır. Kıbrıs İngiltere'nin idaresi altında iken, Kıbrıs kilisesi, adayı Yunanistan'a bağlamayı amaçlayan Enosis (birleşme) çabasını yoğunlaştırdı. . Enosis hayali Kıbrıs sorununun temelini teşkil eder. Enosis'i gerçekleştirmek için 1955'te EOKA adında bir terör örgütü kuruldu. Bu örgüt İngilizlere ve Türklere karşı silahlı şiddet hareketlerine başladı. Buna karşılık Türk tarafında TMT(Türk Mukavemet Teşkilatı) kurularak EOKA ile mücadeleye başlandı. Kıbrıs, Londra ve Zürih Garanti ve İttifak Antlaşmalarıyla 1960 yılında bağımsız bir devlet olarak ortaya çıktı. Bu antlaşmaya göre; hükümetin ve icra unsurların %70'i Rum, %30'u Türklerden teşkil edilecek, Bakanlar Kurulu 7 Rum, 3 Türk'ten oluşacaktı. Bir papaz olan Makarios (asıl adı:Mihail Hristodolu Muskos) Cumhurbaşkanı, Dr. Fazıl Küçük de Cumhurbaşkanı Yardımcısı oldu. Garanti Antlaşmaları ile, Türkiye, Yunanistan ve İngiltere garantör devlet oldular. İngiltere, iki askeri üs(Agratur-Dikelya) elde etti. Adada Türkiye 650, Yunanistan ise 950 kişilik kuvvet bulundurabilecekti. Garanti antlaşmasına göre, Makarios Türklere verilen hakları çok görerek Türkleri tamamen yok etmeye kalktı. Yunanistan adaya gizlice çok sayıda asker çıkardı. Kıbrıslı Türkleri ortadan kaldırmak ve Enosis'i gerçekleştirmek için hazırlanan, "Akritas Planı"nını uygulamaya koymak üzere EOKA çeteleri ve Yunan askerleri 25 Aralık 1963'de saldırıya geçerek çocuk, kadın, yaşlılarda dahil olmak üzere binlerce Türk'ü vahşice katlettiler. Rumların Erenköy'e de saldırmaları üzerine, Türk jetleri Kıbrıs üzerinde uyarı uçuşu yaptılar. Panikleyen Rumlar saldırılarına son vermek zorunda kaldılar. Türkleri katletmek için Kanlı Noel olarak tarihe geçen bu vahşet karşısında Batılı devletler her zamanki gibi seyirci kaldılar. Rum-Yunan ikilisi bu saldırılarıyla; Türklerin eşit siyasi haklarına ve ortaklığına dayalı olarak kurulan "Kıbrıs Cumhuriyeti"ni yıkmışlar, Bu cumhuriyetin temelini teşkil eden Zürih ve Londra antlaşmalarını tek taraflı olarak fesh etmişler ve Türkleri Kıbrıs'ın yönetiminden dışlamışlardır. Anadolu'yu işgal eden Yunan Ordusu'nda da görev alan Grivas adındaki eli kanlı bir EOKA'cı ile Yunanlı subayların idaresindeki Rumlar 1967 yılında bu sefer Geçitkale-Boğaziçi'ne saldırdılar. Türkiye müdahale için hazırlandı. Türkiye'nin müdahalesinden çekinen Yunanistan askerlerini ve katil ruhlu Grivas'ı adadan geri çekmek zorunda kaldı. Mart 1963 tarihinden itibaren Ada'da göreve başlayan Birleşmiş Milletler Barış Gücü, Türkleri Rumlara karşı koruyamamış ve katledilmelerine de seyirci kalmıştır. Kıbrıs'ta görev ve sorumluluklarını yerine getiremeyen, barışın sağlanmasında etkinlik gösteremeyen BM. Barış Gücü, Rumların etkisine girerek kendisine duyulan güveni tamamen yitirmiştir. 1967 yılında, Yunanistan'da ihtilal olmuş, bir cunta hükümeti kurulmuştu. Makarios'un cumhurbaşkanı seçildikten sonra, Sovyetler Birliği ile siyasi ve askeri işbirliğine yönelmesinin, izlediği siyaset ile de Dünya Bağlantısızlar hareketinin bir önderi durumuna gelmesinin, adanın bir an önce kendisine bağlanıp Enosis hayalinin gerçekleşmesini isteyen cuntacı hükümetin hoşuna gitmiyordu. Makarios, aldığı dış yardımlarla ekonomik olarak, Bağlantısızlar yanında yer almakla da siyasi açıdan kendini yeterli görüp, şimdilik, Kıbrıs'ın sadece Rumlar tarafından temsil edilen bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti olmasını istiyordu. Bağlantısız Devletlerin de desteğini almıştı. Enosis, Makarios için uzun vadede düşünülecek bir konu idi. Türkler ekonomik yönden tamamen çöküp, Kıbrıs'ı terk ederlerse, Türkiye'nin müdahale nedeni kalmayacağından Enosis kendiliğinden gerçekleşecekti. Acele edip Türkiye'nin tepkisini çekmeye gerek yoktu. Bu durum, Enosis'i bir an önce hayata geçirmek isteyen Yunan hükümetinin hoşuna gitmiyordu. Yunan hükümetine göre; Ada'daki Türk halkına karşı siyasi ve askeri üstünlük sağlandığı halde Enosis'in bir türlü hayata geçirilememesinden Makarios sorumluydu. Bu nedenlerle Makarios ile Yunan hükümetinin arası açılmıştı. Sonuçta, 15 Temmuz 1974'de, Yunan hükümeti tarafından desteklenen, Yunanlı subayların yönetimindeki Rum Milli Muhafız Ordusu(RMM) ile EOKA Kıbrıs'ta darbe yaptı. Makarios adadan kaçtı. Eli kanlı başka bir katil olan Sampson'u cumhurbaşkanı yaptılar. Türkiye, Kıbrıs'ta 15 Temmuz 1974 tarihinde yapılan darbe ilgili olarak diğer garantör devlet olan İngiltere'den Londra ve Zürih garanti antlaşmaları gereği, birlikte müdahale edilmesini istemiş, fakat İngiltere Türkiye'nin bu isteğini geri çevirmiştir. Türkiye bu olup bittiye son vermek için tek başına Kıbrıs'a müdahale etmeye karar vermiştir. Bu tarihi gelişim içinde Kıbrıs hiçbir zaman Yunan adası olmamıştır. Yunanistan, Yunanlı şair Rigos tarafından ortaya atılan, Megalo idea (büyük ülkü) fikri çerçevesinde, Büyük Yunanistan'ı kurma hayali içinde Kıbrıs'ı da topraklarına katma gayreti içindedir. Yunanistan'ın Megalo idea fikri ile başlangıçtan beri gerçekleştirmek istediği faaliyetler şunlardır. - Yunanistan'ın bağımsızlığının sağlanması, - Batı Trakya ve Selanik'in Yunanistan'a ilhakı, - Ege adalarını Yunanistan'a ilhakı, - Oniki Adaların Yunanistan'a ilhakı, - Girit adasını Yunanistan'a ilhakı, - Batı Anadolu'nun Yunanistan'a ilhakı, - Pontus Rum devletinin kurulması, - Kıbrıs adsının Yunanistan'a ilhakı, - İmroz ve Bozcaada'nın Yunanistan'a ilhakı, - İstanbul'un Türkler'den geri alınarak Bizans İmparatorluğunu yeniden kurmak. Böylece Megalo İdea'yı gerçekleşleşecekti. KIBRIS'TA 20 TEMMUZ 1974 ÖNCESİ ASKERİ DURUM Rum kuvvetleri: Kıbrıs Rum Kuvvetleri; Rum Milli Muhafız(RMM) ordusu, Rum Polis teşkilatı ve Yunan Alayından ibarettir. Ayrıca, seferde teşkil edilen Home Guard (HG) taburları ile RMM ordusu takviye edilmektedir. Rum ordusu Yunanlı subaylar tarafından eğitilmekte ve yönetilmektedir. Seferde Rum ordusunun mevcudu 40.000'ne çıkabilmektedir. Bu birliklerin yanı sıra, Makarios'a bağlı 4000 kişilik "Epikourik" (Taktik Yardım İhtiyat) kuvveti vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri: Kıbrıs Barış Harekatı'na 6 nci Kolordu Komutanlığı emrinde; 28 nci Motorlu Piyade Tümeni, 39 ncu Piyade Tümeni, Hava İndirme ve Komando Tugayları, Gösteri Tatbikat Alayı, Amfibi Deniz Piyade Alayı, Jandarma Komando Taburları, Bayraktarlık emrindeki Mücahit Birlikleri, 650 kişilik Kıbrıs Türk Alayı ile idari ve lojistik destek birlikleri katılmıştır. Harekat üç safha olarak planlanmıştı. Birinci safhada hava ve kıyı başının tesisi ve elde bulundurulması, ikinci safhada çıkan ve indirilen birliklerin birleşmesi, üçüncü safhada da harekat alanının genişletilmesi. 20 TEMMUZ 1974 - BİRİNCİ KIBRIS BARIŞ HAREKATI 20 Temmuz 1974 sabahı, Türk uçaklarının bombardımanından sonra, saat 06.15 den itibaren, hava indirme ve uçarbirlik harekatı ile Hava İndirme ve Komando Tugayları Gönyeli ve Kırnı bölgelerine indirilmeye başlanmış, Mersin'den Ertuğrul gemisi ve 33 çıkarma gemisi ile donanmanın koruması altında hareket eden Çakmak Özel Kuvveti de komanda birliklerimizle eş zamanlı olarak Girne'nin batısında dar ve sığ bir plaj olan Pladini (Karaoğlanoğlu) plajına, uçaklarımızın ve deniz topçusunun desteğinde çıkmaya başlamışdı. SAT komandolarının çıkarma plajının çıkarmaya müsait olduğunu bildirmeleri üzerine, birinci dalga olarak plaja ilk çıkan Amfibi Deniz Piyade Alayı süratle ilerleyerek Girne - Karava - Geçitköy (Panağra Boğazı) ana asfalt yoluna ulaşmıştı. Çakmak Özel Kuvveti'nin diğer unsurları saat 12.00'de plaja çıkarak kıyı başını genişletmeye başlamışlardı. Gönyeli ovasına paraşütle atlayan Hava İndirme Tugayı, bir taburu ile Kıbrıs Türk Alayı'nın batı yanını korurken, geri kalanı ile Dikomo (Dikmen) bölgesini ve Rum Bozdağı'nı ele geçirmek üzere taarruza başlamıştı. Kırnı bölgesine helikopterle inen Komando Tugayı duvar gibi dik dağ yamacını tırmanarak St.Hilarion ve Beyaz Ev bölgesine ulaşmış, bir taburu ile St. Hilarion - Doğru Yol istikametinde, diğer taburu ile Beyaz Ev- Zeytinlik- Girne istikametinde taarruz ederek kıyı başı ile birleşmeye hazırlanıyordu. Donanma, sahil bombardımanı yaparak sahile çıkan birliklerimize topçu desteği sağlarken, 2 nci Taktik Hava kuvvetlerine bağlı savaş uçakları düşmanın ada genelinde askeri hedeflerine taarruz ederek tecrit ve yakın hava desteği görevlerini yerine getiriyorlardı. 20 Temmuz'da Rumlar büyük bir baskına uğramışlardı. Rumlar, Türk Ordusu'nun 1964 ve 1967'de olduğu gibi adaya müdahaleye cesaret edemeyeceği düşüncesinde idiler. Başlangıçta, paraşütle atlayan, helikopterle inen ve kıyıya çıkan birliklerimize etkili bir şekilde müdahale edemediler. Zamanla toparlanan Rumlar akşam saatlerinden itibaren birliklerimize karşı harekata başladılar. 20/21 Temmuz gecesi Türk ve Rum kuvvetleri arasında çok çetin çatışmalar yaşandı. Rumların Ortaköy, Gönyeli ve Boğaz Bölgelerini ele geçirerek; Girne- Lefkoşa irtibatını kesmek ve bu suretle; çıkarma yapan birliklerimizle, inen birliklerimizin birleşmesini önlemek amacıyla gece boyunca St.Hilarion, Bozdağ, Dikmen Tepe, Ortaköy ve Gönyeli ile Göçeri bölgelerinde yaptığı saldırılar kahraman Mehmetçikler tarafından her defasında püskürtülmüştü. Kıbrıs'a çıkan ve inen Türk birlikleri ele geçirdikleri yerleri, her ne pahasına olursa olsun elde tutmayı başarmışlardı. Harekatın ilk günlerinde, birliklerimiz hava desteğinin haricinde topçu ve tank desteğinden mahrum idi. Buna rağmen Türk askeri Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda, Kore'de destan yaratan atalarını aratmadılar. Beşparmak Dağlarında, Rumların gece saldırılarına karşı Komando birliklerimizin ölüm-kalım mücadelesi takdire şayandır. Türk birlikleri 21 Temmuz'dan itibaren, Rum kuvvetlerine karşı tamamen üstünlük sağlayarak ileri harekatına devam ettiler. 22 Temmuz'da çıkarma yapan birliklerimiz ile birleşme sağlandı. Harekat doğu ve batı yönünde gelişerek Rum hedefleri tek tek ele geçirildi. Girne-Lefkoşa yolu tamamen Türk birliklerinin kontrolüne girdi. Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nin aldığı ateş kararını 22 Temmuz 1974 saat 17.00'de kabul edip, uygulamaya koyduğunu ilan etmiştir. 23 Temmuz'da 29 araçlık bir Rum konvoyu Hava İndirme Taburu tarafından pusuya düşürülerek imha edildi. Bu gelişmeler üzerine Yunanistan'da cunta, Kıbrıs'ta da Sampson istifa ettiler. BM Güvenlik Konseyi'nin 20 Temmuz 1974 günü aldığı 353 sayılı karara uyarak, üç garantör devlet olan Türkiye, Yunanistan ve İngiltere; Kıbrıs'ta barışı ve anayasal düzeni yeniden kurmak amacıyla 25 Temmuz'da Cenevre'de görüşmelere başladılar. 30 Temmuz'a kadar devam eden bu görüşmelerde; tarafların 8 Ağustos'ta, Cenevre'de tekrar toplanmaları kararı alındı. Bu görüşmeler sonucu yayınlanan "Cenevre Deklarasyon"u ile taraflar; Kıbrıs'ta ayrı iki otonom yönetiminin mevcut olduğunu kabul etmişler, Otonom Türk ve Rum toplumlarının federal bir devlet çatısı altında bir ortak yönetim kurmalarını beyan etmişlerdir. İlan edilen ateş-kes'ten sonra, mevcudu 40.000'ni bulan Türk birlikleri oldukça dar bir alana sıkışmış durumdaydılar. Birliklerin uzun süre bu dar bölgede bekletilmeleri emniyetleri açısından uygun değildi. Ateş-kes ile birlikte Türk birliklerinin ilerleyişlerini durdurmaları üzerine adanın her yanındaki binlerce Türk, Rumlar tarafından kuşatılmış, Rumlar Türk köylerindeki savunmasız çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere yüzlerce Türk'ü topluca ve vahşice öldürmüştü. 14 AĞUSTOS 1974- İKİNCİ BARIŞ HAREKATI İkinci Cenevre Konferansı'nda Yunan ve Rum tarafı zaman kazanmak, dünya kamuoyunu Türkiye aleyhine çevirmek için uzlaşmaz bir tutum sergilemeye başladılar. Birinci Cenevre Konferansı'nda alınan kararları dahi dikkate almadılar. İkinci Cenevre Konferansı'nın başarısızlığa uğraması üzerine, Türk Silahlı Kuvvetleri İkinci Barış Harekatına başladı. 14 Ağustos günü Saat 06.30'dan itibaren 28 ve 39 ncü Tümenler, Magosa ve Boğaz Deniz üssünü ele geçirmek üzere doğuya doğru taarruza başladılar. Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı ile Lefkoşa Sancağı ve Komando Tugayı kolordu bölgesinin batı kesimini savunmakla görevlendirilmişlerdi. 39 Tümen bölgesindeki İngiliz Tepe ve Kara Tepe, Rum savunmasının bel kemiği durumunda idiler. 39 Tümen'in birlikleri saat 11.30'da İngiliz Tepe ve Kara Tepe'yi ele geçirdiler. 28 Tümen saat 12.00'ye doğru Mia Milia'yı işgal etti. Saat 15.00 civarında 39.Tümen Değirmenlik'i, 28. Tümen de Timbu hava alanını ele geçirdi. Türk askeri karşısında çareyi kaçmakta bulan Rumlar mağlubiyetin acısını çıkarmak için; 14 Ağustos'ta Taşkent, Terazi, Atlılar, Muratağa ve Sandallar köylerinde; savunmasız, çoğu çocuk, kadın ve yaşlı olmak üzere yüzlerce Türk'ü topluca ve vahşice öldürmüştür. Adanın diğer kesimindeki Türklere de insanlık dışı, vahşice saldırılar yapılmıştır. Birliklerimiz 14 Ağustos akşama doğru Paşaköy ve Serdarlı'ya girerek soydaşlarımızla kucaklaştılar. 15 ve 16 Ağustos'ta doğu ve batı istikametlerinde ileri harekatına devam eden birliklerimiz Magosa, Lefkoşa ve Lefke hattının kuzeyindeki bölgeyi tamamen kontrol altına almışlardır. Sonuç olarak; Kıbrıs Barış Harekatı ile Kıbrıslı Türklerin can güvenlikleri sağlanmış, Rumların Enosis hayali Akdeniz'in karanlık sularına gömülmüştür. Bu savaşta; 498 Türk askeri, 70 Kıbrıslı Mücahit ve 270 Kıbrıs Türk'ü şehit olmuştur. Türkiye bu harekatı ile kendi güvenliğini ve Kıbrıslı Türklerin güvenliğini tehlikeye atacak girişimlere hiçbir zaman seyirci kalmayacağını dünyaya fiilen kanıtlamış oluyordu. 13 Şubat 1975 de Kıbrıs Türk Federe Devlet'i, 15 Kasım 1983 de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ilan edildi. Kıbrıs'ta Türk ve Rumlar arasında yapılan tüm görüşmelerde, Rumların uzlaşmaz tutumları nedeniyle günümüze kadar bir sonuç alınamamıştır. Kıbrısla ilgili yürütülen görüşmeleri bu uğurda canlarını ortaya koyan gaziler olarak dikkatle izliyoruz. Toprağa düşen şehitlerimizin ve akıtılan kanların dikkate alınacağını umuyor; uğrunda şehit verdiğimiz, kan döktüğümüz toprakları da kutsal bir emanet olarak kabul ediyoruz. Savaşta kazanılan toprağın iadesi kabullenemez. Türk silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'a yaptığı müdahale; sorunun sebebi değil, Rum-Yunan ikilisinin bugüne kadar adada uyguladıkları yanlış ve tahkirkar politikaların bir sonucudur. Yunanistan'ın Kıbrıs'ı topraklarına katmayı istemesinin asıl amacı, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki hareket serbestisini kısıtlamak ve Anadolu Yarımadası'nın güneyindeki milli güvenlik kuşağını daraltıp, Türkiye'nin etrafında bir stratejik kuşatma çemberi oluşturarak, onu Anadolu'ya hapsetmektir. Türkiye'nin, Yunanistan'ın ahdi hukukuna dayalı haklarını ve milli menfaatlerini koruyamayacak kadar zayıf bir duruma düşürülmesi, O'nun Ortadoğu'da, Balkanlar'da ve Ortaasya ile Kafkaslar'da itibarını büyük ölçüde zedeleyecek; bölgesinde bir denge unsuru olma ve caydırma niteliğini ortadan kaldıracaktır. Kıbrıs'ta "Kendi kaderini tayin etme" (Self-determinasyon) hakkı söz konusu olduğunda, Ada'da yaşayan Türk halkı, BM Anayasa'sının 73 ncü maddesi esasları çerçevesinde en az Rumlar kadar kendi kaderini tayin etmede söz ve hak sahibidir. Asırlardır Kıbrıs'ta yaşayan Türklerin Ada üzerinde hükümranlık hakları vardır. Bu haklarını Rumlara devretmeleri söz konusu olamaz. Batı, dün olduğu gibi bugünde Yunan-Rum yanlısı tutumunu devam ettirmekte, Yunanistan ve Kıbrıs sorunlarının çözümünde Türk tarafından sürekli ödün istemektedir. Aşağıdaki örnekler, geçmişte Batı'nın, Yunan-Rum yanlısı tutumunu açıkça ortaya koymaktadır. - Emekli General Nurettin Türksan, "Yunan Sorunu" adlı kitabında, 13 Mart 1919 "Dörtler Konferans'ındaki konuşmaları aşağıdaki şekilde naklederek, 90 sene önce, Batılıların Kıbrıs'a bakış açılarını ve zihniyetlerini çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyordu: "Loyd George : Niyetim, Kıbrıs'ı aynı şekilde Yunanistan'a vermektir. Clemanceau : Unutmayınız ki, Berlin Antlaşması'na göre bu konuda benden izin almanız gerekmektedir. Loyd George : Bu izni bana vereceğinizi ümit ederim. Başkan Wilson: Yunanistan'a bu hediyeyi verebilirseniz büyük ve değerli bir iş yapmış olursunuz.." - ABD Senatosu 17 Mayıs 1920 tarihinde Henry Cabot Lodge'nin sunduğu aşağıdaki kararı kabul ediyordu: " Senato, Kuzey Epir'in, Kariça'nın, Ege'deki 12 adanın ve Anadolu'nun batı kıyılarının barış konferansı tarafından Yunanistan'a verilmesini kabul eder." - Yine ABD Senatosu, 21 Ocak 1920 tarihinde aldığı bir kararla Trakya'nın Yunanistan'a verilmesini kabul etmiştir. Bu suretle, ABD Yunanistan'ın Anadolu'yu işgal etmesini teşvik ediyordu. Günümüzde bu örneklerin çoğalarak devam ettiğini görüyoruz. Batı ile sorunlarımızın başlangıcı, Türklerin Anadolu'ya girdikleri tarih olan 1071 yılıdır. Her nedense, Batı ve hıristiyan dünyası TÜRKLERİ ne Avrupa'da ne de Anadolu'da kabullenememiştir. <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< KORE SAVAŞI <<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<<< Kore "sabah ülkesi" anlamına gelmektedir. Kore yarımadası, jeopolitik durumu nedeniyle asırlardan beri çatışma ve savaş alanı olmaktan kurtulamamıştır. Bu savaşların her birinde yabancı kuvvetler çarpışmış ve her defasında yenilen, ezilen Kore halkı olmuştur. Kore toprakları Çin'in, Japonya'nın ve Rusya'nın tarih boyunca ilgi alanı olmuştur. Kore Harbi, istilaya uğramış bir ülkenin özgürlüğü uğrunda Birleşmiş Milletler'in ilk müşterek silahlı karşı koymasıdır. Savaş Öncesi Durum 1945 yılında, ABD ile Sovyetler Birliği arasında yapılan bir anlaşmaya göre İkinci Dünya Savaşı sonrasında Kore, ABD, Sovyetler Birliği, İngiltere ve Çin'in ortak vesayeti altına girecekti. Postdam Konferansı'nda Sovyetler Birliği Uzak Doğu'daki savaşa katılmaya karar verince, askeri harekat bakımından Kore toprakları 38 inci enlem çizgisi ile ikiye ayrıldı. Bu çizginin kuzeyi Sovyetler Birliği'nin güneyi de ABD'nin askeri harekat sahası olarak kabul edildi. Savaşın sonunda Kore, kuzeyi Sovyetler Birliği güneyi de ABD'nin işgali altında olmak üzere fiilen ikiye bölünmüştü. Birleşmiş Milletlerin çabaları bu iki Kore'nin birleşmesini sağlayamadı. 1948 yılında her iki Kore'de yapılan seçimler sonucu, Kore Cumhuriyeti ile Kore Halk Cumhuriyeti kurulmuştur. Güney Kore'deki ve Japonya'daki ABD varlığı Sovyetler Birliği ve K.Çin'i rahatsız ediyordu. Bu iki devletten destek alan K.Kore 25 Haziran 1950 tarihinde aniden saldırıya geçerek G.Kore'yi işgale başladı. Bunun üzerine Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi K.Kore'ye karşı askeri müdahalede bulunma kararı aldı. BM'nin savaş çağrısına olumlu cevap veren Türkiye, Birleşmiş Milletler Kuvvetleri'ne bir tugay ile katıldı. Kurtuluş Savaşı'ndan beri savaş alanlarına girmemiş olan Türk askeri, Kore Savaşı'nda destan denebilecek kahramanlık örnekleri vermiştir. Bu savaş Türkiye'nin 1952 yılında NATO'ya alınmasında da çok önemli bir rol oynamıştır. Kore Savaşı'na 16 ülke askeri birlik ile 6 ülke ise tıbbi yardım araçlarıyla katılmışlardır. İlk kafilesi 25 Eylül 1950 tarihinde İskenderun limanından hareket eden, Tuğgeneral Tahsin Yazıcı'nın emir ve komutasındaki 5083 kişilik Türk Tugayı 18 Ekim 1950 tarihinde Kore'nin güneyindeki Pusan Limanına ulaşmıştır. Türk Tugayı iki gün sonra kuzeydeki Taegu şehrine intikal ederek BM Kuvvetleri'ne katılmıştır. Kore'de savaşan her tümenin bir kapalı ismi vardı. Türk Tugay'ına da North-Star (Kuzey Yıldız-Kutup Yıldızı) ismi verilmişti. Türk Tugay'ının Kore'ye Ayak Basmasından Önce Savaşın Genel Durumu 25 Haziran 1950'de 38 inci paraleli aşarak G.Kore'ye saldıran K.Kore kuvvetleri, G.Kore'nin büyük bir kısmını ele geçirmiştir. G.Kore'nin elinde sadece Pusan-Taegu köprü başı kalmıştı. Bu saldırı karşısında; ABD Birlikleri ve diğer BM kuvvetleri savaşa müdahale ederek durumu tersine çevirmiş, K.Kore ordusu bozguna uğrayarak geri çekilmiştir. BM Kuvvetleri kuzeye ilerleyerek Çin(Mançurya) sınırına kadar dayanmışlardır. Bu gelişmeler karşısında K.Çin, savaş için yığınak yapmaya başlamıştır. 27 Kasım 1950 tarihinde düşmanla ilk teması sağlayan Türk Tugay'ı savaşın sona erdiği 27 Temmuz 1953 tarihine kadar; savaş azim ve iradesini koruyarak, Kore Savaşının her safhasında her türlü muharebe harekatına katılmış üzerine düşen tüm görevleri en iyi şekilde yerine getirmiştir. Türk Tugayı'nın icra ettiği muharebelerden; Kunuri, Kumyangjang-Ni, Seul Savunması ve Vegas muharebeleri savaşın kaderini değiştiren önemli muharebelerdir. Türk Tugay'ının Kore Savaşı'nda Katıldığı Muharebeler 1.Kunuri Muharebeleri : (26-30 Kasım 1950) 4 gün süren bu muharebeler - 26 Kasım 1950'de Kunuri'den Tockchon istikametine başlayan intikale müteakiben icra edilen; 28 Kasım 1950'de Wavon, 29 Kasım 1950'de Sinim-ni, Kaechon ve Kunuri Boğazı Muharebeleri ile 30 Kasım 1950'de Sunchon Boğazı muharebesi- Kunuri ile Tokchon arasında cereyan etmiştir. Kore'ye geleli henüz bir ay olan Türk Tugayı bu muharebeler ile; 25 Kasım 1950'de çok üstün sayıdaki K.Çin kuvvetlerinin baskın şeklinde başlayan saldırısından, geri çekilmeye başlayan Birleşmiş Milletler (BM) Kuvvetlerinin yan ve gerilerini korumuş, düşmanı oyalıyarak bu kuvvetlerin emniyetli bir şekilde geri çekilmeleri için yeterli zamanı (3 gün) kazandırmıştır. Bu suretle BM kuvvetleri emniyetli bir şekilde geri çekilmiş ve K.Çin Ordusu tarafından kuşatılarak imha olmaları önlenmiştir. Bu arada Türk Tugay'ı da kendisini çepeçevre kuşatan düşman çemberini yararak, çok zayiat vermesine rağmen imhadan kurtulmayı başarmıştır. Bu muharebede Tugay'ımızın toplam zayiatı; 767 subay, astsubay ve er'dir. (218 şehit, 455 yaralı ve 94 kayıp) 2.Kumyangjang-Ni Muharebesi : (25-27 Ocak 1951) K.Çin ordusunun 25 Kasım'da başlattığı büyük taarruzlar olanca şiddetiyle devam ediyordu. Düşmanı durdurma çabaları bir sonuç vermiyordu. İnisiyatifi ele geçiren K. Çin kuvvetleri BM kuvvetlerine arka arkaya darbeler indirerek ilerliyorlardı. Kar, kış kıyamette, üst üste kaybedilen muharebeler ve uğranılan kayıplar, BM askerlerinde moral diye bir şey bırakmamıştı. Ortalığı tam bir bozgun havası kaplamıştı. Çinliler, önünde durulamaz ve baş edilemez bir varlık haline gelmişlerdi. BM ordusunu yıkıcı, dağıtıcı ve çökertici bir panik havası sarmıştı. BM kuvvetleri saldırıya geçen düşmanı durdurmak için İmjin Nehri güneyinde (B) savunma hattını işgal etti. Eğer düşman bu hatta durdurulamazsa, Han Nehri güneyinde (C) savunma hattında savunmaya geçilecekti. Düşman bu hatta da durdurulamazsa daha güneyde planlanan, (D) ve (E) savunma hatlarına çekilecekti. Devam eden K.Çin kuvvetlerinin taarruzları BM kuvvetlerinin (D) hattına kadar çekilmelerine neden olmuştur. Düşmanın durdurulamaması ve BM kuvvetlerinin K.Çin taarruzları karşısında, manen ve madden büyük kayıplara uğraması üzerine Kore'nin terki için planlar yapılmıştır. Hali hazırda bulunulan, (D) savunma hattı'nın karşısında bulunan düşman durumunun açıklığa kavuşturulması gerekiyordu. BM Ordusu; düşmanın kuvvetini keşfetmek, yığınağını bozmak ve zayiat verdirmek amacı ile taarruzi keşif yapılmasına karar vermiştir. Geri çekilmeler yüzünden bozulmuş olan moralin düzelmesi ise ancak zafer kazanmakla mümkün idi. Bu kapsamda, Türk Tugayı'na yıpratıcı taarruz görevi verilmişti. Türk Tugayı 25 Ocak 1951 günü iki koldan düşmana doğru harekata başladı. Çinli askerlerin büyük bir inat ve dirençle, bütün varlıklarını koyarak savundukları mevziler Türk askerinin süngü hücumu ile bir bir ele geçirilmeye başlandı. Ertesi gün saat 06.00'da düşman mevzileri tamamen ele geçirilmişti. Amerikalılar Türk Tugay'ının bu muharebesini Kore Savaşı'nın "en kanlı piyade muharebesi" olarak tanımlamışlardır. Türk askeri, kendisinden üç misli kuvvetli düşmana karşı kazandığı bu zaferle, düşmanın yenilebilir olduğunu göstermiş ve Çin ordusu karşısında sürekli geri çekilen BM Ordusunun moralini yükselterek düşmana karşı harekete geçmesini sağlamıştır. Bunun sonucu olarak, BM kuvvetleri 29 Ocak 1951'de bütün cephede taarruza başlayarak düşmanı 38 inci paralelin kuzeyine sürmeye başarmıştır. Bu muharebede; Türk Tugay'ından 12 asker şehit olmuş, 31'i de yaralanmıştır. Düşman kaybı ise BM kaynaklarınca 1734 olarak tespit edilmiştir. Ölü olarak ele geçirilen Çinli bir askerin üzerinde, Kunuri'de şehit düşen bir çavuşumuza ait bir not defteri bulunmuştu. Bu suretle şehidimizin intikamı da alınmış oldu. Kunuri'de bize fazla kayıp verdiren K.Çin 38 inci Ordu'nun 150 inci Tümen'i bu muharebede de karşımıza çıkmıştı. Bu karşılaşma, Türk Tugayı'nın bütün personelinde öç alma hınç ve azmini yaratmıştır. Bu zafer ile; Türk Tugay'ı Kore'de ikinci kez düşmanı mağlup ederek savaşın yönünü BM lehine değiştirmiştir. BM Kuvvetleri de Kore'yi terk etme kararını değiştirerek savaşa devam kararı almıştır. Bu zafer üzerine; Amerikan Kongresince, Türk Tugayına "Mümtaz Birlik Madalyası ve Beratı" verilmiştir. Madalya beratında, "Türk Tugay'ının bütün zorluklara karşı, olağan üstü cesaret ve kahramanlık göstererek Birleşmiş Milletler Ordusunu kurtardığı ve parlak sonuçlar elde ettiği" ifade edilmektedir. Bu madalya, ABD tarafından yabancı bir devletin ordusuna verilen ilk madalyadır. Tugayımız Kore Cumhurbaşkanlığınca da "Cumhurbaşkanlığı Birlik Nişanı" ile taltif edilmiştir. Ayrıca bu zaferin anısına Kore Hükümeti tarafından savaşın yapıldığı alanın en yüksek tepesine "Türk Zafer Anıtı" dikilmiştir. Türk Tugay'ı, Kunuri'de düşmanı üç gün durdurmakla BM ordusunun kuşatılarak imha olmasını önlemesine rağmen, içindeki savaş azmini tamamıyla göstermeye fırsat bulamamıştı. Kumyangjang-ni muharebesi Tugay'ımıza bu fırsatı vermiş ve başarısının takdir edilmiş olması da kendine güvenini artırmıştır. 3. Seul Savunması (Taegyewovni-Sosari Bölgesinde): (13-18 Mayıs 1951) Kore Savaşı'na 6 ordu ile katılan K.Çin, bu kuvvetlerini Kore'ye getirdikleri 13 ordu ile takviye etmiştir. K.Çin ordusu 8 K.Kore kolordusuyla birlikte, 22 Nisan 1951'de ikinci büyük saldırısını başlatmıştır. Üstün sayıdaki düşmanın bu saldırısı karşısında İmjin Nehri hattını savunan Birleşmiş Milletler Kuvvetleri Seul önlerine kadar çekilmiştir. İnisiyatif yine düşmanın eline geçmişti. Düşmanın amacı Seul'ü almaktı. BM kuvvetleri Seul'un düşman eline geçmemesi için savunmaya geçmişlerdi. Seul'un 15 km. kuzeydoğusunda düşmandan gelen iki istikametin birleştiği Taegyewovni bölgesinde, keşif üssü tesis etmekle görevlendirilen Türk Tugayı, bu bölgede çepeçevre savunma esaslarına göre mevzilenmişti. Seul'u ele geçirmek amacıyla, bir tümen kadar kuvvetiyle taarruz eden düşmanın gece boyunca devam eden dokuz hücumu Türk askeri tarafından her defasında püskürtülmüştür. Türk Tugay'ını mevzilerinden söküp atamayan düşman, ileri harekatına devam ederek Seul'u ele geçirme amacını gerçekleştirememiştir. Birleşmiş Milletler askerleri Türk Tugayının geçit vermeyen bu savunma mevzilerine "Türk Kalesi" adını vermişlerdir. 4. Vegas Muharebesi (Muharebe İleri Karakol Çarpışmaları): (28-29 Mayıs 1953) Bugüne kadar yapılan muharebelerde kesin sonuca ulaşamayan BM ve K.Çin orduları Mayıs 1953 tarihi itibariyle, 38 inci paralele tekabül eden İmjin Nehri-Charwon-Kumhwa ve uzanımı hattında karşılıklı savunmaya geçmişlerdi. Artık, pusu, keşif ve muharebe ileri karakolları çatışmaları ve taktik akınlardan başka bir harekat yapılmıyordu. Büyük askeri harekat durmuştu. Kore sorununu savaşla çözemeyeceğini anlayan taraflar, "ateş-kes" görüşmelerine başlamışlardı. Bu arada, ateş-kes görüşmeleri uzayıp gidiyor, sonuca ulaşılamıyordu. Görüşmelerin sık sık kesilmesi ve bir uzlaşma sağlanamaması, yeniden büyük askeri harekatın başlaması ihtimallerini artırıyordu. Bu nedenle, taraflar savunma hatlarını kuvvetlendiriyor, muhtemel taarruzları karşılamaya hazır olarak, tetikte bekliyorlardı. Düşman , şansını bir kez daha silahla denemek için hazırlanmaya başladı. Düşmanın iki amacı vardı. Ya Panmunjan ateş-kes görüşmelerinde isteklerini kabul ettirecekler ya da BM hatlarını yararak sonuca ulaşacaklardı. 3 Mayıs 1953'de Seul kuzeyi'nde savunma görevi alan Türk Tugay'ı, asıl muharebe hattının 600 metre ilerisinde; Karsan, Elko, Vegas, Doğu ve Batı Berlin adlarıyla tanımlanan tepelerde tesis edilen Muharebe İleri Karakol mevziilerini teslim almıştır. K.Çin ateş-kes görüşmelerinde etkili olmak için pek küçük kazançları çok önemli başarılarmış gibi göstererek bütün dünyada propaganda yaptıklarından, düşmana başarı diye bir fırsat vermemeğe çok dikkat edilmekteydi. Nitekim Türk Tugay'ından muharebe ileri karakol mevziilerinin asıl savunma mevziileri gibi sonuna kadar savunulması istenmişti. K.Çin birlikleri muharebe ileri karakol mevziilerine ilk kez 15 Mayıs 1953 de saldırdı. Bu saldırı mevziilerdeki kahraman askerlerimizin bomba ve süngü muharebeleriyle püskürtülmüştür. 28 Mayıs 1953'de düşman bir alaydan fazla bir kuvvetle; Doğu ve Batı Berlin, Vegas, Elko ve Karsan'daki muharebe ileri karakol mevziilerini şiddetli topçu ve havan ateşi altına alarak taarruza başladı. Düşmanın bu taarruzdan amacının; muharebe ileri karakol mevziilerini ele geçirdikten sonra Türk Tugay'ının işgal ettiği asıl savunma mevziilerini de ele geçirerek cepheyi yarmak olduğu anlaşılıyordu. Düşmanın, o sırada cereyan eden ateş-kes görüşmelerine etkili olmak istediği ve kazanılacak bir başarıdan yararlanmayı düşündüğü şüphesizdi. Muharebe ileri karakolundaki Türk Birlikleri mevzilerinde kahramanca savaşarak düşmana geçit vermediler. 30 saat süreli 28-29 Mayıs 1953 tarihli direniş çok kanlı bir şekilde cereyan etmiştir. Bu muharebede 151 askerimiz şehit olmuş 241'i de yaralanmıştır. Bu saldırıda taarruz gücünü yitiren düşman 38 inci paralel hattının güneyine geçemedi. Türk Tugayının üstün savaş yeteneği ile oluşan bu direniş nedeniyle K.Çin'in ateş-kes'de umduğu avantajı elde edemedi ve "Ateş-Kes" görüşmelerine yeniden başlandı. 27 Temmuz 1953 tarihinde Panmunjom Ateş-Kes Anlaşması imzalandı. Bu muharebe, Kore Savaşı'nın son muharebesi olmuştur. 3 ncü Türk Tugay'ı Vegas Muharebeleri dolayısıyla ABD Cumhurbaşkanlığınca; "Legion of Merit" nişanı ile taltif edilmiştir. Sonuç olarak; Kore'de savaşan Türk Tugay'ı, savaşın kaderini dört kez değiştirmiştir. Kunuri ve Kumyangjang-ni Muharebeleri ile yenilmez diye nitelenen K.Çin ordularını yenerek BM kuvvetlerini büyük bir hezimetten kurtarmış ve BM ordularının Kore'yi terk etme düşüncesinden vazgeçmesini sağlamıştır. Seul(Sosari) savunması ile başkent Seul'ün düşman eline geçmesine mani olmuş, Vegas Muharebesi ile de Ateş-Kes anlaşmasının yapılmasını sağlamıştır. Kore Savaşlarında Türk Tugayında 741 asker şehit olmuş 2147 si yaralanmıştır. 234 askerimiz esir düşmüş. 175 askerimiz ise kayıp olmuştur (Kore'de şehit olan askerlerimizin isimleri Ankara'daki Kore Anıtı'nda yer almaktadır). Kore'ye giden askerlerimizden 25 Eylül 1950 ? 27 Temmuz 1953 tarihleri arasında savaşa iştirak edenler 1005 sayılı kanunla "GAZİ" ünvanını almışlardır. Çinliler esir kamplarında esirlere her türlü yalan, şaşırtma, korkutma ve işkence metotları uygulayarak beyin yıkama faaliyetleri sürdürmüşlerdir. Bu faaliyetlerden BM askerleri içinde sadece Türk esirleri etkilenmemişlerdir. Esir kamplarındaki olumsuz her türlü şartlara en iyi dayanan Türkler olmuştu. Amerikalı esirlerin % 50' si bu kamplarda ölmüştür. Esir kamplarında ölen Türk askeri olmamıştı. Çünkü esir olan Türk askerleri bu kamplarda dirençlerini kaybetmediler, emir ve komuta zincirini hiçbir zaman bozmadılar. Askeri disiplini her zaman muhafaza ettiler. Disiplin, davranış ve teşkilatlanma noksanı, kötü yaşam koşulları ve kültür gibi nedenlerden dolayı esir kampı yaşamına ayak uyduramayan birçok BM askeri hayatını kaybetmiştir. Türk askeri örf ve adetlerine düşkün, her zaman ailesine, devletine ve ordusuna sadıktır. Esir kamplarında 24 saat birbirlerine destek oldular, kamp yaşamına topluca katılarak hayatlarını idame ettiler. Yürüyemeyen arkadaşlarını sırtlarında taşıdılar, hasta olan, üşüyen arkadaşlarını vücutlarıyla ısıttılar. Türk askeri, Çanakkale'de, Sakarya'da, Dumlupınar'da yaşattığı destanı Kore'de de göstermiştir. Emir komuta gereği uygulamak zorunda olduğu BM ordularının geri çekilme harekatlarını bir zül saymıştır. Ölmeye programlanmış Çin askerine muharebe meydanlarını dar etmiştir. Türk süngüsü Çinlilerin kabusu olmuştur. Kore Savaşı aynı zamanda canını hiçe sayan kahraman Türk askerleriyle de destanlaşmıştır. 22 Nisan 1951'de, Çin Kuvvetlerince kuşatılan piyade bölüğünde görevli topçu ileri gözetleyici Üsteğmen Mehmet Gönenç'ten şu telsiz mesajı alınmıştı. "Düşman bulunduğum tepeyi işgal etti. Çok şehit verdik. Telsizcimiz de şehit oldu. Koordinat veriyorum. Bataryalar ateş etsin". Bunun üzerine Topçu irtibat subayı da telsizle şu cevabı vermişti. "Verdiğiniz koordinatlar bulunduğunuz yerdir" Üsteğmen Gönenç'in verdiği cevap şöyleydi: "Evet öyle. Biz düşmana teslim olmak istemiyoruz. Bizi onlara teslim etmeyin. Vasiyetimiz budur. "Bizi ateşlerimizle şehit edin" Üsteğmen Gönenç'in bu vasiyeti yerine Türk Tugayı, savaş alanlarında anne ve babasını kaybeden, kimsesiz kalan Koreli çocukların eğitimleri için Seul-Suwan'da,Tugay karargahının bulunduğu yerde "Ankara" adıyla yatılı bir ilkokul açmıştı. 200 civarında çocuğun eğitim gördüğü ve 10 Koreli öğretmen ve idarecisi bulunan bu okul Tugay'ın Türkiye'ye dönmesiyle birlikte kapanmıştır. Türk askeri, kendi yurtları için tanıdıkları hürriyet prensipleri kadar, BM ideallerini de benimsemiş ve bu inançlarını savunmak için gerektiğinde hayatlarını dahi feda etmekten geri kalmamışlardır. Kore'de Türk askerleri: -Türk Silahlı Kuvvetlerinin sağlam ve ileri "Askerlik Kültürü"ne sahip olduğunu, -Türk ordusunun "Kahramanlık Geleneği"nin ve "Savaşcı Niteliği"nin devam ettirdiğini, -Birlik ve birey olarak üst düzeyde olduklarını ortaya koymuştur. Türk askeri savaş sona erdikten sonra da bir müddet Kore'de kalmaya devam etmiştir. 1961 yılında Tugay Türkiye'ye dönmüş yerine bölük seviyesinde birlik bırakılmıştır. 1965-1971 yılları arasında ise manga seviyesinde bir şeref kıtası Tokyo'da Türk Silahlı Kuvvetleri'ni temsil etmiştir.
 

Tarihte Bugün Online E-Devlet Hizmetleri
EMemleketim.Com
TC Kimlik No
Vergi Kimlik No
ÖSYM Sonuçları
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
Su Fatura Ödeme
Doğalgaz Fatura Ödeme
Online E-Devlet Hizmetleri
TC Kimlik No
Vergi Kimlik No
SSK Hizmet Dökümü
İnternet Vergi Dairesi
Motorlu Taşıtlar Vergisi
Telefon Rehberi
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Sonuçları
ÖSS Sonuçları
KPSS Sonuçları
KPDS Sonuçları
LES Sonuçları
TUS Sonuçları
ÜDS Sonuçları
ALS Sonuçları
DGS Sonuçları
Diğer Sınav Sonuçları
ÖSYM Sınav Takvimi
E-Devlet Linkleri:
EMemleketim.Com
Online Hizmetler
Milli Eğitim Bakanlığı
Üniversiteler
Sağlık Bakanlığı
Emeklilik Hizmetleri
Hukuk ve Adalet
Emniyet Hizmetleri
Ekonomik ve Mali İşler
İş ve Eleman Arama
Genel Devlet Kurumları
Bakanlıklar
Valilikler
Belediyeler
Kaymakamlıklar
Siyasi Partiler
Silahlı Kuvvetler
Sivil Toplum
Engelli Sayfaları
Elçilik - Konsolosluklar
Avrupa Birliği
K.K.T.C.
Turizm
Tatil ve Gezi Rehberi
Deprem Linkleri
Haber Kaynakları
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol